Bir Delinin Gülcesi kitabıyla, 2008 Cemal Süreya Seçici Kurul Özel Ödülüne değer görülen Gülce Başer’in sırasıyla; Bir Delinin Gülcesi (2008) , Hanımefendi Kızıldır (2012) ve Bir Ceset Bir Söz (2015) adlı şiir kitapları yayınlanmıştır. Boğaziçi Üniversitesi Atatürk Enstitüsünde Modern Türkiye Tarihi alanında yüksek lisansını tamamlayan kadın yazar Aynı bölümde doktora yapmıştır.
Kendisine Güz Düğünü şiirinden bir mısra ile tesekkur ermek istedik 'İri damlalarla güz yağıyor Oysa şaşkın bir ilk yazdı çocukluğum..'
1. Türkiye’de iş hayatında başarılı bir kadın olarak gerek iş gerekse de sosyal hayatta kadının konumunu nasıl yorumluyorsunuz?
1990'lı yıllarda “eşitsizlik”le mücadele ediyorduk. Ücret eşitsizliği, fırsat eşitsizliği gibi tanımlanabilir sorunlarımız vardı. Günümüzde gelinen noktadaysa artık çığından çıkmış bir “adaletsizlik” meselemiz var. Adaletsizlik, yani her iki cinsin mensuplarına farklı adalet dizgelerinin uygulanması, “eşitsizlik” kavramlaştırmasının altındaki mantığı çekip aldı.
Şunu demek istiyorum: O yıllarda, “Neden aynı performansı gösteren kadınlar yönetici olmuyor,” diye sorguluyorduk. Bugünse çok-uluslu mantığıyla işlemeyen kurumlarda kadınların yönetici olma şansı hemen hemen kalmadı, marjinalleşti.
Pozisyonlar cinsiyetlendi. “Başarılı iş kadını” fikri “işveren” konumuna endekslendi. Acı bir gerçek bu, TÜSİAD başkanının kadın olması biçimsel bir tercih, yönetiminin yüzde kaçı kadın? Ki, zaten TÜSİAD da marjinal bir nokta. İşletmelerde profesyonel dünyada kadın yönetici oranı nedir? Karar alma mekanizmalarındaki kadın oranı nedir?
Dolayısıyla mücadele artık var olma savaşına dönüşmüştür, hiç istenmediği şekilde... Yönetim kurulları erkekler kulübü şeklinde dolaşmakta, erkek erkeğe sosyalleşmekse özellikle toplumun belli kesimlerinin öncülüğünde günden güne normalleşmekte, kanıksanmaktadır.
Dolayısıyla bir ortalama olarak kadının kamusal alanda bulunması engellenmemekle birlikte erkekli ortamlarda, ki iş hayatı da böyle bir yerdir, marjinalleşmesi ya da çerçevelenmesi, ya da kamusal alan içinde izole kadın alanları oluşması söz konusudur.
Örneğin, işyerlerinde sekreterya, dikiş atölyesi gibi kadınlardan oluşan departmanlarla sınırlandırılma durumuyla birlikteüst yönetim kademelerine giden yolları kapanmaktadır. Belediyelerin üye olduğu bir yerel yönetim kuruluşunun genel kurulunda ortamda sekreterya ya da muhasebeden olmayan tek kadının ben olduğumu fark edişimi anımsıyorum, sözgelimi...
Şu an bulunduğum edebiyat ve yayıncılık sektörü de çok farklı değil; editör ücretleri düştükçe kadın editör sayısı artıyor. Editörlüğün yetki kapsamı daralıyor. Kadınların düşük ücret ve statülü personel olarak değerlendirilmesi fotoğrafın her gün daha da netleşen bölümü...
2. Genç iş kadınlarına tavsiyeleriniz nelerdir?
Bu dediğim biraz spekülatif oluyor ve tartışma yaratıyor ancak kadınların hemcins dayanışmasına katılması gerekiyor. Bir erkek bir erkek ve kadın personel arasından olumlu bir iş için seçim yapacaksa büyük oranda erkek personeli seçiyor. Yönetici arkadaşların, sohbet anında kabul ettiği bir erkek dayanışması uygulaması vardır. Çok incedir ama çok gerçektir: Bir erkek yönetici iki erkek elemanı arasında tartışma çıktığında onları uzlaştırarak verim almayı tercih eder.
İki kadın eleman arasında sorun çıktığındaysa, rekabeti körükleyerek ikisinin de kendisine daha çok bağlanmalarını tercih eder. İster kabul edin, ister etmeyin, ilişkilerimizin kaderini genellikle biriyle ilk el sıkışmada ona yüklediğimiz “isnat”lar belirler. Toplum, medya, her ortam her an bize kadınlarla ilgili “melek/şeytan” uçlarında kadın isnatları yüklemektedir. Önyargılar yani... Bunlara göre kadın ya melektir ya da şeytan...
Tabii böyle patetik bir kişilik sınıflandırması, otomatik olarak karşımızdakinin itibarını zedeler. Demek istediğim şu: bir sanki kendimiz bir kadın değilmişiz gibi, el sıkıştığımız her kadını melek/şeytan uçlarından birinde konumlandırmak üzere programlanırız, üstelik her hareketimizle ve seçimimizle bu saçma programı yeniden üretiriz.
Yöneticilerin de çoğu erkektir, dolayısıyla kendimizi sürekli bir kadınla rekabet etme fikrine koşullandırırız bir yandan da... Yani bir erkek rakip ya da puan toplanacak bir yönetici olabilir, ama kadın tartışmasız rakiptir. Bu zihniyetle dayanışma da kurulmaz, kurulamaz.
Oysa muhtemelen karşınızdaki de sizin koşullarınızda bir kadıncağızdır. Sonuçta ikiniz de yönetici olamayacaksınız, muhtemelen...
Genç kadınlara tavsiyem açık: Çok uluslu bir şirkette çalışın, mümkünse yurtdışına gitmeye de açık olun. Ya da kendi işinizi kurun. İlle Türkiyeli bir yapıda olacaksanız hemcinslerinizle uzlaşıp ezber bozun. Yükselirsiniz-yükselemezsiniz belli olmaz ama hiç olmazsa huzurlu çalışırsınız. Çünkü asap bozucu bir adaletsizlik ortamında çalışacaksınız. Hemcins dayanışmasını kurmayı becerirseniz, belki siz kalıcı kazanımlar elde edersiniz üstelik.
3. Oturacağınız evi seçerken kriterleriniz neler olmuştur?
İşyerime yakın olsun, ya da makul mesafede olsun, banyosu çamaşır makinesini, mutfağı buzdolabı ve küçük bir yemek masasını alacak kadar büyük olsun, ev aydınlık olsun, bina sağlam olsun, ara kat olsun, birinci katsa pencerelerinde ya panjur ya da parmaklık olsun... :-) Doğalgaz kombi tabii mutlaka... Son olarak merkeze olabildiğince yakın olmasına dikkat ederim.
4. İstanbul’da oturmak için hangi semti ve Yatırım yapmak için hangi semti seçersiniz?
Kadıköy-Bostancı mıntıkası bugün oturmak için en ideal bölge bence... “Makul-kent bölge” diyorum; hem kent hem de bir Şişli-Osmanbey kalabalığı yok. Yatırım için kuşkusuz Beylerbeyi ve Çengelköy'de yeni imara açılan sırtlar... Köprülere yakın son bölge..
5. Ev seçerken nelere dikkat edersiniz?
Görece güvenli bir bölge olmalı. Yakınlarda temel ihtiyaçların karşılanabileceği kadar ticari ortam bulunmalı (bu yüzden Çekmeköy tarafı cazip olmamıştır hiç). Kent ruhunun bulunduğu ve kişisel tercih olarak muhafazakâr olmayan muhitleri tercih ediyorum. Yakınlarda kafe-restoran tipi yerler varsa ne güzel olur. Yani evden çıktığımda gezecek bölge olmasını tercih ederim. Hastane, banka, vb. de yakında olsa iyi olur.
Binanın depreme dayanıklılık durumunu anlamaya çalışırım. Dere üstü olmaması önemlidir. Tabii muhitin düzgün olmasını da önemserim.
6. Ev satın alma kararında kadınların asıl karar mercii olduğunu düşünüyor musunuz?
Bekârım, kararları ben veriyorum. :-) Evli olsam uzlaşmayı önemserdim mutlaka.
Gülce Başer Hakkında
Bir Delinin Gülcesi kitabıyla, 2008 Cemal Süreya Seçici Kurul Özel Ödülüne değer görülen Gülce Başer’in sırasıyla; Bir Delinin Gülcesi (2008) ve HanımefendiKızıldır (2012) adlı şiir kitapları yayınlanmıştır.Boğaziçi Üniversitesi Atatürk Enstitüsünde Modern Türkiye Tarihi alanında yüksek lisansını tamamlayan kadın yazar Aynı bölümde doktora yapmıştır.Kendisinin Güz Düğünü şiirinden bir mısra ile tesekkur ermek istedik 'İri damlalarla güz yağıyorOysa şaşkın bir ilk yazdı çocukluğum..'
YORUMLAR