“YÜKSELMEKTEN KORKMAYIN, CAM TAVANI CESARETİNİZLE KIRIN”
Emlak sektörüyle sınırlı tutmayacağımız röportaj köşemizde, kadınlara örnek niteliğinde bir başarı hikayesiyle sizlere merhaba demek istedik. İlk konuğumuz, Türkiye’nin en güçlü 50 iş kadını listesinde kendine yer edinen Barış Karakullukçu oldu. Mudo’da CEO’luk gömleğini başarıyla giyen Barış Karakullukçu; 25 ülkeye uzanan kariyerindeki tecrübelerini, bir anne olarak ev hayatından detayları, site yaşantısında gözlemlediği eksikleri ve 2015-2016 sezonu dekorasyon trendlerini sizler için anlattı. Vazgeçemediği dekoratif parçaları ve evinin farklı köşesinden detayları da satır aralarında görmeniz mümkün.
Çocukluğunuz ve yetişkinliğiniz bambaşka iki hayat adeta. Ayrıca kadınlar için de güzel bir örnek niteliğinde. Sohbetimize sizi sizden dinleyerek başlamak isteriz.
Antalya’nın taşra diyebileceğimiz bir semtinde büyüdüm. Kendine göre zorlukları vardı ama iç içe yaşayan ailelerle, sokakta özgürce oynayarak büyüyen çocuklarla birçok güzellik barındırıyordu. Dört kız kardeşin en büyüğü bendim ve annem ev hanımıydı. Geleneksel bir aileden geliyordum ve etrafımızdaki tüm aileler de benzer profildeydi. Dolayısıyla hepimiz hayatın normalinin bu olduğunu düşünüyorduk. Ancak teyzem dışarıdan liseyi bitirip Halk Eğitim Merkezi’nde öğretmen olduktan sonra, benim hayatımı değiştiren kişi oldu. Böylelikle çalışan annelerin de olabileceğinin ilk örneğini onunla gördüm. Kadının ekonomik özgürlüğü elde ettiğinde söz söyleme hakkını da elde edebildiğini, hayat standartlarının yükseldiğini gözlemleyince, benim de kendimle ilgili hedeflerim şekillenmeye başladı. Babamın benimle ilgili düşüncesi ortaokulu bitirdikten sonra evlenmem yönündeydi. Antalya birincisi olup İzmir Fen Lisesi’ni kazandığımda babamı ikna etmek için uğraşmak zorunda kaldım. Bu aşamada annemin büyük bir desteği oldu. Babamın beni okutmak istememesinin sebebini geleneksel gerekçelere bağlıyorum. Karadenizli bir erkek olarak o güne kadar etrafındaki hiçbir kadın eğitimini tamamlamamıştı ve benim okumak için evden ayrılıyor olmam büyük bir değişimdi. Annemin de desteğiyle hedeflerime doğru ilerlemeye başladım.
Fen Lisesi’ne başladığım dönem ise hayatımın ikinci aşamasına adım attığım dönemdi. Üç kıza bir erkek düştüğü bir lise hayatım oldu, ilk erkek popülasyonuyla orada karşılaştım. Üniversitede mühendislik okumanın kaçınılmaz getirilerinden biri yine erkek egemen bir eğitim hayatıydı. Sonrasında danışmanlık yaptığım şirketlerde teknoloji gibi erkeklerin ağırlıkta olduğu iş sahalarında bulundum. Bir takım dezavantajlarınız olabiliyor. Ancak sıraladığım ortamların hiçbirinde kadınların erkeklerden daha değersiz görüldüğüne dair bir tecrübe yaşamadım. Bu anlamda şanslı olduğumu düşünüyorum.
“Öğrenilmiş çaresizliğin en temel engellerden biri olduğunu düşünen Barış Karakullukçu, tepemizde cam tavan varmışçasına hareket etmek yerine hep daha ileriye gitmemiz gerektiğine inanıyor.”
Türkiye’de iş dünyasında başarılı bir kadın olarak; gerek iş gerekse sosyal hayatta kadının konumunu nasıl yorumluyorsunuz?
Ülkenin ilk 500 şirketi için konuştuğumuzda, Türkiye’nin %1’i içinde olan, çalışmış ve okumuş kişilerde iş hayatında kadına yönelik olumsuz bir tavrın yaşanmadığını düşünüyorum. Ama bu demek değildir ki kadınlar her yerde aynı söz hakkına sahip. En basiti siyasi partilerde ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kadın oranı düşük. Mecliste şimdilerde artmaya başlayan kadın siyasi lider oranı ile gurur duyuyoruz. Diğer bir açıdan bakıldığında ise, Türkiye’nin doğusundaki resim ne yazık ki çok farklı; kadın cinayetleri ve çocuk gelinler…
Çoğunluğa baktığınızda büyük problemler olduğu ortada. İş hayatında kadın olmam sebebiyle herhangi bir kötü deneyim yaşadığım söylenemez. Ben “cam tavan” yokmuş gibi saldırdım. Hayatta her zaman ilk engelini insanın kendisinin koyduğunu düşünüyorum. “Acaba ben bunu başarır mıyım, başaramaz mıyım?” diye çok sorgulayıp çekindiğimiz için, cesaretsiz hareket ettiğimiz için atmamız gereken adımları atamıyoruz ve kaybediyoruz.
Bunun sebebini neye bağlarsınız? Kodlanmışlık olabilir mi?
Elbette. Etrafınızda çok çalışan kadın varsa bu sizin için normaldir. Ancak tam tersi de kendi için de normaldir çünkü diğerinden bir haber olma durumu var. Dolayısıyla; siz çalışma hayatına atılmak isteniz dahi gelenekten gelen engeller beyninizde yer ettiğinden adım atamayabilirsiniz. Türkiye için aşılması gereken çok konu olduğuna inanıyorum. Kendi iş yaşantımda kadın olmanın getirdiği ciddi sıkıntılar yaşadığımı hatırlamıyorum. Belki bu aşamaları geçebildiğim için onlar bende yara bırakmadı.
Kendi kariyerinizden olumlu / olumsuz örnekler verebilir misiniz?
Kendi kariyerimde yaşadığım terfi aşamalarından örnekler verebilirim. İtalya, Amerika Birleşik Devletleri ya da Almanya fark etmeksizin kadın ya da erkekten bağımsız kişisel ilişkiler ve yakınlıklar durumu etkili oluyor. Örneğin üst düzey yönetici 3 kişisiniz ve terfi adayısınız. Bu 3 kişinin ikisi erkek biri kadın. İki erkekten birisi sizin hafta sonları birlikte yelken yaptığınız, tenis oynadığınız erkek. Diğeri ise çok çalışkan, işini çok başarılı yapıyor. Bir diğer tarafta da yine çok başarılı bir kadın var ancak yine bir sosyal ilişkiniz yok. Sizin kararınız daha çok birlikte yelken yapıp tenis oynadığınız kişiyi terfi ettirmeye gidiyor. Yani burada cinsiyet ayrımı değil sosyal hayattan gelen bir ayrıcalık oluyor.
Bir başka örnekte ise Accenture Danışmanlık firmasında Almanya’da çalışırken aldığım terfi üzerine verebilirim; Avusturya-İsviçre-Almanya bölgesindeki grupta terfi adayları içerisindeki tek kadın bendim, üstelik Almanca bilmeyen tek kişiydim ve diğer adaylardan en az 5 yaş küçüktüm. Tüm bu dezavantajlara rağmen terfiyi alan ben oldum. Ama burada azınlık olmam, genç olmam ya da kadın olmam değil çok başarılı bir proje çıkartmış olmam terfi almamı sağladı. Ben de kariyerim boyunca bu örnekleri arttırmaya, hep başarılı olmaya ve karar merciinin bu başarıların karşılığını vermek durumunda kalmasına çalıştım.
Bu başarıları elde etmek için sosyal yaşamınızdan fedakarlık ettiniz mi?
Yakın zamanda bir aile ortamında kuzenimin “Her şeye nasıl böyle yetişebiliyorsun?” sorusuna eşimin “Bizlerden fedakarlık yapıyor da ondan” demesi komik bir detaydı. Elbette kast ettiği o değildi ve espri yapıyordu ancak böyle bir algı var ve ben bu nedenle cevaba bu örnekle giriş yaptım. Üst düzey yönetici olduğunuzda böyle bir algı oluşuyor. Çok çalışan kadın ya da erkek değil o pozisyonda olan kişinin kendisi. Böyle bir işi yaparken memur zihniyetinde çalışmanız mümkün değil. Ancak kadınlara biçilen rol önce annelik olduğundan, sanki bizler iş hayatımız sebebiyle önceliklerimizi ikinci sıraya itiyormuşuz gibi algılanıyor. Erkek de aynı işi yapıyor ve aynı zamanı iş için harcıyor. Dolayısıyla bizler “Neden erkek ihmal etmiş olmuyor da kadın ihmal etmiş oluyor?” sorusunu sormak durumunda kalıyoruz.
Ben aile aktivitelerinin içine işi sıkıştırmak gibi bir yöntemle hareket ediyorum hafta sonları. Çünkü her gün yaşayan bir iş yapıyorsunuz ama ailenize de zaman ayırmaya ihtiyacınız var. Sadece hafta sonu değil, hafta içleri de öğle yemeği ya da iş çıkışında eşimin çocuklarımın gelip beni alması ve birlikte yemeğe gitmemiz gibi her boşluğu değerlendirmeye çalışıyoruz. Bir nevi zaman tasarrufu yapıyoruz birlikte.
“JAPONYA, KADIN ÇALIŞANLARI DİKKATE ALMIYOR”
Danışmanlık yaptığınız yıllarda 25 farklı ülkede bulunduğunuzu biliyoruz. Bu ülkelerde kadınlar özelinde olumlu ya da olumsuz dikkatinizi çeken kültürel farklılıklar nelerdi?
Japonya beni çok şaşırtmıştı, kadınları gerçekten çok ciddiye almıyorlar. Erkek nüfusunun ağırlıkta olduğu ve çoğunlukla Almanlardan oluşan bir grupla birlikte proje müdürü olarak oraya gitmiştim. Japonlar, Alman bir gruba Türk ve kadın birinin liderlik yaptığına çok şaşırmıştı. Ve “Niye” sorusunu içten içe sorduklarını anlayabiliyordum, çok gariplerine gitmişti. Projemize lokal ekiplerden kişiler de dahil ediyorduk. Projeye çok az kadın dahil oldu ve Japon erkeklerinin, kadınları o ortamda 2. plana ittiğini görebiliyordum. Almanya’ da da kadınların çoğunun çocuk sonrası çalışma hayatından uzaklaşması beni negatif anlamda şaşırtmıştı. Daha modern bir ülke olarak kadınların anne olduktan sonra çalışabilmesi için uygun şartları sağlamasını beklerdim.
Kadın olmanın artılarını hissettiğiniz oldu mu?
Tüm kadınlar olarak empati yeteneğimiz ve duygusal zekamızın çok yüksek olmasının artısını yaşıyoruz. Erkekler kolay kolay kendini karşısındakinin yerine koyamıyor, düşünceleri yalnızca “hep bana hep bana” mantığıyla çalışıyor. Biz kadınlar ise sadece kendi ihtiyaçlarımızı değil karşımızdakinin de ihtiyaçlarını düşünüyor, orta yol bulmaya çalışıyoruz. Hayat hep savaşarak geçmez. İkili ilişkilerde hep ben kazanırsam, sen bir süre sonra pes eder gidersin. O yüzden “hep bana hep bana” olmaz. Kadınların da bunu iyi yönetebildiğine inanıyorum.
İş hayatındaki kadınların şikayetçi oldukları konulardan biri de kadın yöneticiler. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Kadın yönetici şikayetlerini doğru bulmuyorum. “Play Like a Man, Win Like a Woman” isimli bir kitap var, okuma imkanı olan herkese öneririm. Kadınlar çoğu zaman yükselirken, başarılı kadın rol modeli olmadığı için erkekleri rol model görüyor ve tavrı da ona göre gelişiyor. Ama kadınlara erkek tavrı yakışmıyor. Yakışmadığı için de kadınlar erkek gibi davrandıklarında sanki tırnaklarını çıkartmış, uyumsuz kadın damgası yiyor. Zaman zaman elbette sert davranmanız gerekebiliyor ancak erkek gibi sert davranmamak gerekiyor. Kendince bir yönetim sistemi bulması gerekiyor kadının. Ben, herkese iyi davranacağım, onlar da bunun kıymetini bilecek ve ben de ihtiyaç duyduğum desteği alacağım içgüdüsüyle hareket ettim hep. Bu stil %95 çalışıyor ama tamamıyla değil. Bu nedenle artık ben de herkese aynı şekilde davranmak yerine, farklı görevlerdeki kişilere farklı şekilde yaklaşmak gerektiğini öğrendim.
Kadının kadına destek ya da köstek olması hakkında genelleme yapamam, bu durum tamamen çalıştığınız kişiye bağlı. Kıskançlık, rekabet her yerde iki cinsiyette de oluyor. Burada biraz da hangi yapılanmada, nasıl bir ortamda çalıştığınızın etkisi var. Bana bağlı olan birine kadın ya da erkek diye kötü davranmam, sadece işleri sabote eder ve yanlış bir davranış olur. Bir kişi kötüyse kötü, iyiyse iyidir. Bunun kadın ya da erkek olmakla bir ilgisi olduğuna inanmıyorum.
Evinizi dekore ederken gözettiğiniz olmazsa olmazlar nelerdir?
Evimizi dekore ederken şirketteki yaratıcı ekibimizden tasarım desteği aldık, bu yüzden çok şanslıydık. Eşim ve benim tutkuyla bağlandığımız bir iki parçayı seçip konsepti onların üzerine kurguladık. Eşim siyah deri, çok rahat olan koltuklarımızı seçti, ben de ayakları siyah çapraz olan natürel bir masayı seçtim. Tabii kurgumuzu yaparken, çocuklarımızı da düşündük. Ben hayatı renkli seven biriyim, pozitif enerjiyi yansıtan renkler olsun isterim. Onun için halılarda ve perdelerde farklı renkler seçtik.
Evinizde her daim görmekten hoşlandığınız parçalar nelerdir?
Evimde ya da iş yerimde kopamadığım parçalar var. Örneğin Savannah, GA ’dan aldığım ufak cam bir şişede, içinde uzun yıllar koruma sağlamak amacıyla özel bir sıvı da bulunan orkidelerim var. Onu 12 senedir nereye gitsem taşıyorum. Bir de Amerika’da proje yaparken bana hediye ettikleri bir bumerang vardı. Proje bittiğinde ben Münih’e dönüyordum ancak aklım Amerika’da kalıyordu. Amerika’da çalıştığım ekip de arkasını imzalayıp ne zaman dönersem kapılarının bana açık olduğunu anlatmak istedikleri bir bumerang hediye etmişlerdi. Onu da saklamaya devam ediyorum. Ayrıca kitaplarım vazgeçilmezlerim. İşle ilgili kitaplarım her zaman iş yerinde, diğer kitaplarım evimizde durur.
İstanbul’da oturmak için hangi semti ve neden seçersiniz? Yatırım yapmak için hangi semti seçersiniz?
Evlenmeden önce temel kriterim sosyal hayata ve işe yakın olmaktı. Bekarken Levent-Etiler hattında çalışmıştım ve Akatlar’da yaşadım. Bir süre kardeşimle birlikte Anadolu Hisarı’nda oturduk, en fazla o kadar uzaklaşmıştım. Evlendikten sonra eşimle dubleks bir evde oturduk ancak üst katı çok kullanmadığımızı fark ettik.
Yatırım için Çekmeköy’de, apartman katı olan bir ev aldık. Orayı tercih etmemizin sebebi daha organize, düzenli bir hayat olması, site içinde çocuklarımızla da yaşayabileceğimize inandığımız bir yer olmasıydı. Daha sonra bu evimizi kiraya verdik. Çocuklar büyüdükçe bahçede oynasın, televizyon-tablet yerine sokağa yakın olsun istiyorsunuz. O yüzden Sancaktepe bölgesinde bahçeli ev konseptine geçtik. Şimdi de yine çocukların okula yakınlığını gözettiğimizden taşınma durumu söz konusu olacak gibi. Anlayacağınız anne-baba olduktan sonra kendi kolaylıklarınız değil önceliğiniz çocuklarınız oluyor. Bu durum tabii ev seçimine de etki ediyor.
“SİTE KREŞLERİ HER PROJEDE HAYATA GEÇİRİLMELİ”
Proje üreten çok sayıda inşaat firması var. Eleme yaparken hangi kriterlere önem veriyorsunuz?
Çevremde daha önce o projeden ev satın almış olan kişilerin referansları etkili oluyor. Yani aynı firmanın daha önce hayata geçirdiği projelerin kalitesi bu noktada etkili oluyor. Çekmeköy’de satın aldığımız evde satış temsilcilerinin yaklaşımları da önemliydi. Tüm süreci o kadar iyi yönettiler ki, iş yoğunluğunda ben yıpranmadan her şey halloldu. Proje önceliğinin konsept değil de güvenlikli olması, otoparkta kendinize özel yeriniz olması bizim için ilk kriterlerdi.
Son dönem modern yaşam alanlarında sizce eklenmesi gereken sosyal alanlar ya da pratik dokunuşlar var mı?
İlk aklıma gelen çocuklar için bisiklet yolu. Çocuk oyun alanları oluyor ama bisiklet ya da scooter için de alanlara ihtiyaç var ya da site içinde bir kreş olabilir. Acil gelişebilecek durumlarda yardımcı olacak ya da tüm gün güvenle, evinize çok yakın bir lokasyona çocuğunuzu emanet edebileceğiniz bir sistem tüm ebeveynler için süper olurdu. Site ablası gibi bir kavramla bu işe başlanabilir, bizler de evde yatılı kalan yardımcılarla yaşamak zorunda kalmayabiliriz. Su konseptli projeler de güzel ancak çocuklar için korunma-güvenlik eksikliği olduğunu düşünüyorum. Ayrıca sadece spor salonu değil de bir dans bölümü olan sosyal tesis daha tercih edilebilir olurdu. Fark yaratan ve olabildiğince fazla imkanı içinde barındıran bir proje aidiyet duygusunu arttırır.
Kat planları ve kataloglar yeterince açıklayıcı mı?
Eskiden kat planlarını anlamak benim için daha zordu ancak iş sebebiyle bakmak durumunda kalınca anlamak daha kolay oldu. Bir de maketten bakıp almak durumu var. Eğer çok iyi anlatıyorsa projeyi ve lokasyonu değerlendirebilirim.
Ulaşılabilinir konut kavramına bakış açınız nasıl?
Açıkçası şu an fiyatları sebebiyle yeni projelerdeki 1+1 daireleri sadece yatırım amacı güdenler alabilir. Bir de hayata bir yerden başlamaya çalışanlar, kira ödemek yerine kredi ödemeyi tercih edenler geleceği de düşünerek bu tip tercihlerde bulunabiliyor.
YORUMLAR