MİMARİ, İÇMİMARİ VE TASARIMIN İNSAN PSİKOLOJİSİNE ETKİLERİ
Psikoloji, temel taşı insan olan bir bilim alanı. Mimarlık ise, mekan üretme sanatı gibi dar bir kesitte açıklanamayacak kadar interdisipliner, çok yönlü bağlamı olan bir disiplin. Özellikle tasarım ve içmimari, o kadar güçlü görsel bir olgudur ki, tasarım yapılan mekandan faydalanacak, o mekanda bulunacak ve yaşayacak olan insanların davranışlarını doğrudan etkiler. Yapıların tasarımları ile, içerisinde yaşayan insanların davranışları ve gelişime katkısı bilimsel olarak ispatlanmış bir gerçek.Son yarı yüzyılda her iki temel alanın da farkındalık kazandığı bir tema var: İnsanın “mekan bağlamından”, mekanın ise “insan bağlamından” bağımsız olarak değerlendiremeyeceği gerçeği. Bu bağlamda, bütünsel bir bakış açısı ile tartışma çabası, yeni bir alt disiplinin doğuşunu da beraberinde getiriyor: Mimarlıkta Psikoloji. Bir anlamda her iki temel disiplinin ara kesit düzlemi olarak işlev gören bu alan, içmimarlığın, gerek kullanıcısı gerekse de tasarımcısının insan olması nedeni ile, sadece fiziksel değil, psikoloji tabanına bağlı yaklaşımlarla da değerlendirilmesi gerekliliği üzerine odaklanılıyor.
Araştırmalara göre tasarım faktörü başlı başına insan hayatını olumlu ya da olumsuz yönde etkileyebiliyor. İyi tasarıma sahip bir iç mekan, içerisinde yaşayan insanların, psikolojik anlamda davranış biçimi olumlu olarak etkileniyor. Bugün dünya nüfusunun yaklaşık yarısı büyük şehirlerde yaşıyor. 2050 yılında bu oranın yüzde 75’lere ulaşması bekleniyor. Bu beton ormanlarında genelde deniz, doğal park, göl ve yeşil alanlar ancak rüyalarımızda yer bulabiliyor. Bu sebeple doğal olmayan çevre, günlük yaşamlarımızda daha fazla etkin rol oynuyor. Yapay parklar, köprüler, okullar, hastaneler, alışveriş merkezleri, iş merkezleri, spor tesisleri ve de en önemlisi evlerimiz. Tüm bu mimari yapılar tasarımlarıyla yaşam kalitemizi belirliyorlar.
Binaların ve iç mekanların insan psikolojisinde yarattığı dramatik etkileri en iyi tespit etmek adına psikiyatri kliniklerinde incelemelerde bulunulmuş. Bir takım tasarım çalışmaları yapılmış ve düzenlemelerin hastaların tedavi süreçlerine etkileri ölçülmüş. Sonuçlar çevre tasarımı ile tedavi kalitesi arasında birebir bağ olduğunu göstermiş.
Binaların ve iç mekanların yalnızca belli işlevleri yerine getirmesini, bizlere mutluluk ve huzur vermesini değil, aynı zamanda belli bir dış görünüşe sahip olmasını, bu dış görünüşüyle belli bir kavramı, belli bir dünya görüşünü ya da ruh halini yansıtmasını arzuluyoruz.
Kendimizi gerçekleştirmek en önemli psikolojik ihtiyaçlarımızdan, bu nedenle ideallerimizi, sahip olmadığımız, ancak sahip olmak istediğimiz nitelikleri barındıran mimari yapılara ve tasarımlara hayran kalıyoruz. Onların içinde kendimizi yücelmiş hissediyoruz. Davranışlarımızı o ideallere yaklaşmak adına, yeniden disipline ediyoruz. Her tasarım belli bir ruh durumunu ve ahlak anlayışını yansıtır. Bir binayı güzel bulduğumuzu söylerken onu yalnızca estetik bulduğumuzu değil, çatısıyla, kapı kollarıyla, pencereleriyle yaşam biçimini benimsediğimizi anlatmak isteriz.
Kullanıcının potansiyel beklentileri dikkate alınarak tasarlanmış mekanların bireyin ruh halini, psikolojik yapılanmasını, hatta kimliğini olumlu yönde etkileyeceği herkes tarafından bilinen bir gerçek. Ancak, asıl zorluk, konunun ölçmeye dayalı çabalarla, bilimsel olarak da üzerine düşülüp, daha fazla insan odaklı yapıların ve iç tasarımların planlanması. Umarız ilerleyen yıllarda, bu husus ile ilgili tasarımcılar olarak, daha fazla araştırma yapıp, bu konuya daha fazla kafa yorup, mesai harcarız.
YORUMLAR