Devekuşu gibi kafayı kuma gömmenin bir yararı yok; Merkez Bankası faizleri artırmadı diye ekonomideki faizler olduğu yerde duruyor değil. Ekonomideki tüm faiz oranları hızlı biçimde yükseldi. Yükselmeye de devam ediyor. Hatta öyle ki; 21 Eylül haftasında şirketlerin bankalardan kullandığı kredi faizlerinin ortalaması, 2014 Ocak sonunda Merkez Bankası'nın faizleri 5 puan artırdığı dönemdeki faizlere gelmiş
durumda. Mevduat faizleri de aynı biçimde o döneme göre bir puan daha yukarıda. İki yılık tahvil faizleri yüzde 11.6o'ın üzerine çıkarak, 2009'dan bu yana en yüksek yerde.
Sorarsanız, 'Merkez Bankası faizleri artırmadı'!
Durun daha bitmedi; bu faiz artışları, küresel boyuttaki bol dolar döneminin de bitiyor olması nedeniyle kredi-mevduat dengesine gelecek olan baskı ile orta vadede daha da yükselecek. Likidite gelişenleri terk ediyor Bu tablo son dönemde gelen haberlerle güçleniyor; Uluslararası Finans Enstitüsü'nün (IIF) verilerine göre Temmuz-Eylül döneminde gelişen ülkelerden yaklaşık 40 milyar dolarlık bir mali varlık satışı oldu. Bu, 2008'in son çeyreğinden bu yana en kötü tablo. IMF'nin Küresel Finansal İstikrar Raporu'nda yine gelişen ülkelerin reel sektör şirketlerinin borçlarının yüksekliği ve finansal sisteme risk oluşturduğu vurgulanıyor. Kaldıraçlı ya da yüksek borçları olan şirketlerin gelir ya da varlık değerlerindeki negatif şoklara daha az dayanabilecekleri vurgulanıyor. Özellikle şirketler kesimine verilen kredilerin gelişen ülkelerde bankaların bilançosunda yüksek pay tuttuğuna işaret edilerek, şirketlerde baş gösterecek
sorunların bankalara yansımasının, daha az kredi verme eğilimi yaratacağı, bunun da kredi arzını azaltacağı, böylece de talep daralması ortaya çıkabileceği, sonuçta da bundan bankaların zararı artacak. IMF raporunda, Türkiye'nin, 2007-2014 arası dönemde şirketler kesiminin milli gelirin yaklaşık yüzde 22'si kadar borç artışı ile Çin'den sonra ikinci sırada gösteriliyor.
İç kaynak yoksa faiz yükselir
Faizlerin ana belirleyicilerinden biri de kredi ve mevduat dengesidir. Bu oran Türkiye'de yüzde 117'ye ulaştı. Yani, Türkiye'de bankaların kullandırdığı krediler, topladıkları mevduatın yüzde 17 fazlasıdır. Peki, bu açığın gerisi nereden geldi? Gerisi yabancı kaynaklardır. Yani yurtdışından gelen sermayedir. Küresel kriz öncesinde yüzde 84 olan bu oran, kriz sonrası gelişen ülkelere akan bol likidite ile bizde de kredi patlamasına yol açarak yüzde 119'a kadar ulaşmıştı. Yurtiçi mevduat büyümesi sınırlı. Sistemin para yaratması ancak gelir artışına bağlı. Bu da kısa vadede çok sınırlı. Bu denklemde sonuç şöyle; dış sermaye eskisi kadar bol gelmiyorsa hatta girişler azalıyorsa faizler yükselir. Merkez Bankası faizleri artırsa da artırmasa da bundan sonra faizler yüksek seyredecek. Hem de kalıcı biçimde yükseliyor olacak.
Küresel kriz sonrasında içeride faizlerin neredeyse 10 puana yakın düşürülebilmesinin ve orada kalabilmesinin ana nedeni devasa kısa vadeli sermaye girişi idi. Şimdi o koşullara veda ediyoruz. Biraz da içeride siyasi kriz ve çerçevesi olmayan bir ekonomi politikası, bu uzaklaşmaya hız veriyor. Merkez Bankası faizleri yükseltmiyor ama ekonomideki tüm faiz oranları yükseliyor. Merkez Bankası verilerine göre; bankaların kredi müşterilerine uyguladığı gerçekleşmiş işlemlerde ticari kredi faizlerinin ortalaması 21 Eylül verilerine göre yüzde 15.68'e ulaştı. Bu faiz oranı, Merkez Bankası'nın 28 Ocak 2014'te faizleri 5
puana yakın artırdığı dönemdeki faizlere çok yakın. Yani, bugün Merkez Bankası'nın faiz artırmamış olmasının, 'faiz artışlarına yol açmama' kaygısına bir yararı yok. Tersine 'seyrediyor' olmasının bekleyişlere çok olumsuz bir etkisi var. Merkez Bankası'nın son bir haftadır likidite ile oynayarak bankaları giderek daha fazla gecelik faizden borçlanmaya zorlaması ile yükselen ortalama fonlama faizinin ekonomide bir sinyal etkisi yok. Ortalama fonlama faizi yüzde 9'da, mevduat faizleri yüzde 12-13'de. Tahvil faizleri ise yüzde 11.50'yi geçti.
Hürriyet
YORUMLAR